T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ANKARA / AKYURT - Akyurt Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu

Öğrenci Görüşleri

Bugün Viyana'daki ilk günüm. İlk uçak deneyimim benim için değişik bir deneyimdi. İlk kalktığı zaman biraz korktum. Ama bir müddet sonra alıştım. Uçakta verilen küçük ikramlardan sonra Viyana'ya vardık. Viyana'ya varınca direkt otelimize yerleştik. O gün hiçbir yeri gezmesek bile yolda gördüğüm yapılar dikkatimi çekti. Yemek yiyeceğimiz yer bile mimari olarak buralara göre tuhaftı. Duvarlarında bile garip işlemeleri vardı. Yemeğimizi yedikten sonra otele vardık. Oteldeki çoğu kişide bizim gibi öğrenciydi. Hatta aralarında Türk öğrencilerde vardı. Lobide biraz vakit geçirdikten sora yatmaya odama çıktım

 

 

Bugün Viyana'daki 2. Günüm. Sabah kalktıktan sonra aşağı kahvaltı yapmaya indik. Kahvaltımı bitince bahçeye inip beklemeye başladık. Bizim dışımızda bazı Türk öğrencilerde vardı. Sonra içeriye Beyza ve Damla abla girdi. Bize Viyana ile ilgili bazı bilgiler aktardıktan sonra Damla abla ile maske almaya gittik. Sonrada metroya bindik. Buranın metroları Türküye gibi kart okutulmuyor ya da bir kontrolden geçmiyor.  Size önceden verilen kartlar ile gezebiliyorsunuz. Ara sıra sivil kılığında polislere rastlamak mümkün. Bu polisler şüphelendikleri kişilere kartlarını sorarlar ve eğer kartı yoksa yüklü miktarda bir para cezasına çarptırılır. Metrodan sonra Üniversiteye gittik. Bu üniversite zamanında Nazi döneminde ırkçılığa uğrayan insanların anısına anıtlar ve heykeller vardı. Duvarda ırkçılıkla ilgili bir söz yazmışlardı. Bize gösterilen bir merdivende ırkçılık yüzünden birini bile vurmuşlar. Oradan Kahramanlar Meydanı'na gittik. Orada da savaşta yardım eden bir kişinin heykeli vardı. Oradan çıktıktan sonra Veba Anıtı'na gitik. Bu heykel veba salgınında ölen insanlar için yapılmış. Sonra binicilik okuluna gittik. Binicilik okulu bence çok güzel bir yer. Birbirinden güzel atlar vardı ve çok güzel bir at heykeli... Otele geldikten sonra yemek yiyeceğimiz yere gittik ve gelir gelmez yattık

 

 

Bugün Viyana'daki 3. Günüm. Bugün Time Treval adlı bir yere gittik. Burası cidden çok güzel bir yer. İlk olarak sizi bir odaya alıyorlar. Burada ünlü insanların küçük bir konuşmasını dinledikten sonra minik bir film izledik. Özellikle veba salgını bölümü çok hoşuma gitti. Balmumu heykellerine bazı aparatlar ekleyerek hareket etmelerini sağladılar. Veba cidden çok ürkütücü bir bölümdü. Bazı cesetler hareket bile etti. Eğlenceli bir gezi sonunda atıştırmalık yemeye gittik. Bazı yerler daha gezdikten sonra yemek yiyeceğimiz yere gittik ve lobiye geçtik. Biraz oyun oynadıktan sonra odaya gidip yattım.

 

 

Bugün Viyana'daki 4. Günüm. Bugün yine aynı saat kalktık kahvaltımız ettik. Oradan çıkıp metroya bindik. Ve Viyana'yı tekrardan gezmeye başladık. Hundertwasser evine gittik bu ev cidden çok güzel bir ev. Ev bazı yerleri farklı boyanmış kimi bölgesi kırmızı kimi bölgesi yeşil renge. Bu evin sakinleri çok şikâyetçiymiş çünkü tüm turistler habere evlerini çekiyormuş. Yani biraz haklılar ama evleri çok güzel bir ev. Hatırlamadığım birsürü yer daha gezdikten sonra otele yorgun ve bitkin bir şekilde geldik yine oyun oynadıktan sonra yattık.

 

 

Bugün sabah erken kalktık ve Macaristan'a doğru yola çıktık. Burasıda Viyana kadar güzel bir yer. Burada da Viyana gibi bir sürü Türk var. Biz baya bir yer gezdikten sonra hediyelik eşyacıya girdik. Orada da kaybolduk. Treji komik bir gezme sonucu bulduk.  Orada da kahramanlar meydanına gittik. Özellikle Cebrail heykeli hoşuma gitti. Orada da bir sürü fotoğraf çekindikten sonra tekrar gezmeye başladık. Bir anıta denk geldik anıtın arkasında da Türkçe bir yazı vardı. Orası eskiden Osmanlının yönettiği bir yer olduğu için o anıtı yapmışlar. Özellikle ''Kahraman düşman '' kelimesi tuhafıma gitti. Sonra Viyana'ya doğru tekrar yola çıktık. Varınca da hemen uyuduk.

Zeynep

 

 

22 Mayız Pazar günü valizleri hazırlayıp çarşının meydanında minibüse binmiştim herkes hazılandığı anda minibüs kalkmıştı havalimanına geldiğmizde ise pasaportları kontrol ettirip biletleri aldım ve annem ve babam ile de vedalaştım ve sıra uçağa gelmişti uçağa bindik ve yaklaşık 2 saat 40 dakika gibi bir süre içinde uçak hava limanına gelmişti otobüslere binmiştim ve sonra havalimanının içine girince herşey çok garip idi çünkü herşey almanca yazıyordu etrafta yabancı dilde konuşan birçok insan vardı heryer almanca yazan reklamlar yazılar ile doluydu pasaport kontrolünden geçtikten sonra valizler ile berabar hepimiz hocalar ile beraber yürüdük ve havalimanının dışına çıktık ve taksiler ile hostelin yoluna doğru gittik etrafta ağaçlar vardı ve bir süre sonra evlerin olduğu bir yere geldik gideceğimiz hostele yaklaşmıştık ve sonunda geldik etrafa ilk baktığımda türkiyedeki gibi evler değil mimarileri daha değişikti ondan sonra hostelden içeriye girdik bizi biri karşıladı ve bir süre oturup sohbet ettik etrafa baktığımda çoğu yabancı dilde konuşan birçoğu sarışın olan insanlar vardı ama biraz türk de vardı etrafta sonra oda kartlarımızı aldık ve biz odada 4 kişi kalmıştık nerede yatacağımıza karar verdik ve okulumuzun müdürü Yaşar Hoca bize hazırlanıp aşağı inmemizi söyledi bende üstümü değiştirdim yanımdaki arkadaşlarım gibi aşağı indik aşağı indikten sonra bizi biri karşıladı ve takip ettik kendisi türktü ve bizi yemek yemek için türk bir restoranta götürdü etrafı seyrettiğim zaman her zamanki gibi almanca yazılar vardı ve etraf tertemiz idi nerdeyse hiç çöp yoktu ve bu beni şaşırtmıştı aynı şey trafik lambalarından karşıdan karşıya geçerken de oldu çoğunluk ışıklara uyuyor ve etrafta hiç korna sesleri yok du zaten fazla araba da olmuyordu sıkışık bir trafik yoktu bizim bulunduğumuz keplerplatz yani 10. viyana birçok türkün bulunduğu yerdi etrafta alışveriş merkezi bir sürü dönerci marketler çeşit çeşit mağaza ve insan vardı ondan sonra restorant da yemek yiyip tekrardan hostele gittik ve arkadaşlar ile beraber sohbet ettik oyun oynayıp eğelendikten sonra çok geç saatlerde yatsak bile sadece 1 saat uyumuştum başka bir arkadaşım daha benimle hemen hemen aynı sürede uyudu ama diğer iki arkadaşım hala uyuyorlardı bizde biraz sohbet ettik telefona baktık sonra diğer arkadaşlarımız da uyandı ve zaman geçtikten sonra kahvaltıya indik etraf biraz değişik geldi zaten bizdeki kahvaltı kültürü Avusturyada yoktu zaten bazı yemeklerin ne olduğunu bile bilmiyordum bildiğim yemekleri tabağa koydum ve yemekten sonra bir süre içinde hazırlanıp zemin kata indik ve bir süre bekledikten sonra rehberimiz geldi ve bize biraz avusturyanın tarihini viyana hakkında bazı bilgiler ve nereleri gezeceğimiz hakkında bilgi verdi bu yapılan konuşmadan sonra rehberimiz önderliğinde yürümeye başladık metroya binmiştik sonra etrafta ilginç heykeller vardı fotoğraflarını çekmiştim çoğunun biraz daha yürüdükten sonra viyana üniversitesini görmüştüm gerçekten devasa bir büyüklüğü vardı içine girmiştik ve içi muhteşemdi yazılar vardı ve bu üniversite de birçok tanınmış kişiler olan Alfred Adler,Elfriede Jelinek,Sigmund Freud vb. gibi kişiler öğrenim de görmüştü ve biraz gittikden sonra büyük bir avlusu vardı etraf ağaçlar çimenler ve insanlar vardı buradan da çıktıktan sonra yürümeye devam ettik parlemento b,nası vardı bina büyük ve üzerinde ve bahçesidne bir sürü heykeller vardı bir heykel vardı elinde ucu altın renkte olan bir mızrak ve spartalıların miğferine benzeye altın miğfer vardı zaten en çok dikkat çeken heykel de buydu ve parlamentonun yakınında heykeller vardı ve heykellerin üzerinde bazı tanımdağım ama önemli kişiler olduğunu düşündüğüm adamların heykelleri ve isimleri vardı daha ilerlerken birçok ismini bilmediğim yapıalr vardı ve bir süre sonra holfburg sarayına gelmiştik etrafta giden faytonlar vardı insanları taşıyordu ve daha bunun gibi faytonları Viyananın birçok yerinde de görmüştüm holfburg sarayında da yeşil renkte bir prens eugen heykeli vardı ve daha da gezmeye devam ettik veba heykeli bizi karşılamıştı heykelde birçok insan kula gibi bir yere tırmanmış ve altın renkteki karakterler zirveye çıkıp haç işaretini dikmiş gibi bir görüntü vardı burayı da terk ettikten sonra aziz stephan katedraline gelmiştik katedrale dışarıdan bakınca karmaşık bir yapısı vardı ama çok höş dürüyordu ve yanında uzun bir kulesi vardı ve kule zaten görüntüyü adeta süslüyordu içini de gezmiştik Hz. İsa ile ilgili tablolar heykeller ve 1 Euro karşılığında da mum yakılıyordu buradan da çıktık atların eğitildiği bulunduğu bir yer vardı ve yukarı tarafta da havada bir kanatları olan beyaz bir at heykeli vardı ve burayı da bitirdiktek sonra time travele gittik burada avusturya tarihi hakkında bir gezi yaptık ve çıkmıştık bu gün ki gezimizi bu sayede bitirmiş yemeğimizi yiyip hostele geri dönmüştük ve yatmıştık 24 Mayıs salı günü yine uyanıp kahvaltımızı yapmıştık ve yola çıkmıştık metroya binip gideceğimiz yere yaklaşmıştık ve yürümüştük ve viyana teknik müzesine gelmiştik burada buharlı trenler birçok birbirinden değişik mekanizmalar hatta bir tane de formula 1 arabası vardı arabalar uydu vb. birçok değişik ve ne olduğunu bilmediğim şeyler vardı burada uzun bir süre gezdim ve 3 katlıydı ve her katında birbirinden değişik şeyler vardı mesela bunlardan biri lokomotifin önünde siyah beyaz fotoğraf çeken büyük bir makine vardı ve bu fotoğrafı çektikten sonra gmailimizi yazıp fotoğrafa ulaşabiliyorduk burayı gezdikten sonra Schönbrunn Sarayına gittik çok büyük bir bahçesi vardı etrafta birçok çiçek ve iki tane üzerinde heykel olan çeşmeler vardı sonra sarayın arka tarafına geçtiğimizde devasa bir bahçesi ve bitkilerin olduğu yerler vardı ve kenarlarda da bir sürü heykel vardı tepede Gloriette isimli bir bina vardı ve oraya gidip tepeden binaya baktığımızda viyananın bazı yerleri görünebiliyordu buradan da ayrıldık en son da Haus der Musik e gittik burada müzik ile ilgili eğelenceli şeyler ve eski sanatçılara ait bazı eşya vb. şeyler vardı ve burası benim baya hoşuma gitmişti burayı da gezdikten sonra hostele geri döndük ve 25 Mayıs çarşamba günü sabahı kahvaltıdan sonra toplandık yine metroya binip yürüyoruz derken sanki Viyanaya biraz daha ısınmış gibi hissediyordum ve artık bazı şeyler çok da fazla yabancı gelmiyordu tabi almanca olan yazılar hariç az çok öğrenmiştim bulunduğumuz 10. Viyanayı ve sıradaki durağımız Belvedere sarayı burada yine büyük bir bahçesi vardı ve yapay bir göleti vardı sarayın üstünde çiftler halinde insan heykelleri vardı sarayın öbür bahçesine geldiğimizde sarayın önünde vücudu aslan şeklinde ve kafası bir kadına ait olan iki tane heykel vardı ve birbirlerine karşılıklı bakıyordu  bahçenin kenarlarında bir sürü heykeller vardı ağaçlar bitkiler ve renkli çiçekler ile de süslenmiş bahçenin ortasında bir çeşmesi vardı ve bu çeşmede timsahların üzerinde adam olan iki heykel ve çeşmenin bir kısmında bulundan insan heykelleri ve çeşmede bulunuyordu burayı da inceledikten sonra sırada Arsenal Müzesine gittik müze büyük ve girişinde arsenal yazıları vardı  ve dışarıdan bakıldığında daha çok kırmızı renkli tuğlalardan tasarlanmıştı içine girdiğimizde bir sürü heykeller ve Viyana Kuşatmalarından kalan askeri üniformalar şövalyelere ait zırhlar mızraklar osmanlı ve avusturya ordusunun tüfekleri osmanlı ordusundan kalan çadırlar ve Viyana Kuşatmasına ait tablolar ve heykeller vardı geri kalan kısımda 1. ve 2. Dünya Savaşına ati üniformalar top tüfek uçak zırhlı araçlar bombalar subay üniformaları ve Franz Ferdinandın öldüğü araba ve öldüğü sırada üzerindeki olan kıyafet de vardı burayı gezdikten sonra Renkli eve gittik bu ev üzerinde bitkiler vardı vgri mavi ve kırmızı renklerde renklendirilmiş ve önünde küçük çeşmesi vardı Naturhistorisches yani Doğa Tarih Müzesine gittik müzede bir sürü birbirinden değişik taşlar dinozorlara ait fosiller insan iskeleti ilk çağdaki insanlar maymunlar ve daha birçok hayan türlerinin olduğu iki katlı bir müzeydi burayı da bitirdikten sonra 26 Mayıs perşembe günü kahvaltıdan sonra otobüse bindik ve macaristana gittik burada kahramanlar meydanına gittik burada heykeller vardı ve hepsi sanırım önemli kişilere aitti ve otobüse bindik otobüs bir yerde durdu biz de çok uzaklaşmadan macaristanın bazı yerlerini gördük Tuna Nehrinin yanında Macaristan Parlamentosunu gördük Aziz Stephen baziliskası vardı ve en son yine otobüse gittik Balıkçı tabyasına gittik burası dev bir saray gibiydi içinde kilise vardı ve bir sürü binalar vardı ve düşündüğümden daha yüksek surları vardı burayı da gzemeyi bitirdikten sonra 27 Mayıs cuma günü artık daha çok alışveriş yaptık ve herkes almak istediği şeyleri aldı bende aldım sonra hediyelik eşya aldık Aziz Stephan Katedraline gittik ne olduğunu bilmediğim bir festival vardı sanırım buradan da ayrıldık ve meydan gibi olan kalabalık bir yere gittik ve en sonunda hostele geldik ve 28 Mayıs cumartesi günü kalktık kahvaltıdan sonra havalimanına gittik ve uçağa bindik uçak kalktı Türkiyede sabiha gökçen havalimanına geldik bu sefer herşey bana garip geldi avusturyadan sonra etrafta almanca yazan yazılar ve farklı dille konuşan insanlar yoktu ve bu sefer bu bana garip geldi sanırım Viyanaya alışınca böyle olmuştu ve en son Esenboğa Havalimanına gidip bu haftayı da sonlandırmış olduk.

Duhan

 

 

Gün -1

Bugün Viyana seyahatinin ilk günü hem yeni bir ülke görme heyecanı hem de ilk defa uçağa binme heyecanı vardı. İlk olarak havaalanında pasaport kontrolü yapıldı ve sonra uçağımıza bindik. Kalkarken biraz heyecanlamdım fakat inişte bir sorun olmadı çünkü alıştım. Uçakta çok güzel manzaralarla karşılaştık. Parçalanmış gibi duran bulutlar, yüksek dağlar, deniz ve tarım arazilerini görmek bizi çok mutlu etti. İndiğimde tekrar pasaport kontrolü yapıldı ve bizi otele götürmek üzere bir araç geldi. Otele yerleşip yemek yemek için yola çıktık. birçok yeşil alan ve dışı heykellerle kaplanmış evler vardı. Bir Türk restoranında lezzetli yemekler yedik ve tekrar otelimize geçtik elbette yolda gördüğümüz büyük beyaz kilise ve yabancı dükkanlar dikkatimi çok çekti. Hem uçak yolculuğunun hem de yemekten sonra yürüyüşün verdiği yorgunluk bizim hemen uykuya dalmamıza çok yardımcı oldu

 

 

Gün-2

Bugün Avusturyayı gezmeye başlayacağız. Üzerimdeki  mutluluğu ve hafif heyecanı otel odasının camına güneş hisettiriyor. Güzel bir duş alıp aşağıdaki büyük kahvaltı salonuna indim. Güzel bir Türk kahvaltısı bulamasam da iyice karnımı doyurup gezi için çantamı  hazırlamaya odama geri çıktım. Gerekli eşyalarımı alıp otelin girişine, lobbiye çıktım. Ücretsiz metroya binip ilk olarak AAA pasajına geldik. Hanın göbeğindeki heykelli çeşmenin önünde fotoğraflar çekindik. Dükkanlarını geze geze çıktığımız pasajdan rehberimiz kendi okuduğu halka açık AAA  üniversitesine geçtik. Buradaki duvarlarda eşitliği savunan ve ırkçılığa karşı birkaç söz yazılıydı.  Biraz da orada vakit geçirdikten sonra Kahramanlık meydanına yürüdük. Orada iki ünlü askerin heykeli ve Adolf Hitler'in AAA tarihinde konuşma yaptığı balkon vardı. Daha sonra Stephan katedraline yürürken veba hastalığını temsil eden ölü insan heykellerine rastladık. Hem ürkütücü hem de korkunçtu. Veba heykelinin biraz ilerisinde  karşımıza Stephan katedrali çıktı. İçeriyi gezdiğimizde çarmıha gerilmiş İsa heykeli ve mumlarla dua eden insanlar vardı. Katedralden çıkıp ilerledik ve Osmanlı askerlerini gözetlemesi için kulesi bulunan beyaz bir kilise gördük. Bu kilisenin etrafını gezdiğimizde içinde çok tatlı ve bakımlı beyaz  atları bulunan İspanyol binicilik okuluna rastladık. Gezdiğimiz yerler çok güzel bir mimariyle yapılmış etkileyici yapılardı. Ve artık heyecanım da geçmişti. Son olarak yemeğimizi de yedikten sonra odalarımıza çıktık o kadar yorulmuştum ki hemen uykuya daldım.

 

 

Gün 3

Bugün benim için çok erken olan saat 4.30'da kalktım ve bir daha uyuyamadım. Benn de o gün için duş almaya karar verdim. Yine her zamanki gibi aşağıda kahvaltıda buluştuk son hazırlıklarımızı yapıp birer fincanda kahvelerimizi içip yola çıktık. Rehberimiz bizi ilk önce doğa tarihi müzesine götürecekti fakat oranın kapalı olduğunu fark ettik biz de bu yüzden teknik müzeye geçmeye karar verdik. Dev lokomotifin ve minik travmyın önünde fotoğraflar çekildik ardından birçok deney yapabileceğimiz müzedeki farklı yerleri gezdik orada hortum yaptık, beyin anatomisini inceledik piyano çaldık ve doğal kaynaklardan elektrik ürettik daha sonra en üst kata çıkıp eski radyo ve televizyonları inceleyip eski uçaklara da baktıktan sonra müze gezimizi tamamladık. Ve hayatımda gördüğüm en güzel yer olan Schönbrunn sarayına gittik dev bir ön bahçesi vardı arka tarafa geçtiğinizde aslında ön bahçeden  yüzlerce kat daha büyük olan bir bahçesi olduğunu fark ettik güllerden ve sarmaşıklardan yapılmış iki ayrı koridoru ve gül çalılardan oluşan bahçesini gezdik. Arka tarafta ise daha küçük bir saraya giden çeşmeli heykellerle çiçek bahçeleri vardı resmen büyülenmiştim harika bir yerdi. O sarayı görmenin mutluluğuyla yine harika ve insanı şaşkınlık içinde bırakan müzik müzesine gittik orada Mozart gibi ünlü müzisyenlerin bestelerini ve eşyalarını görme imkanımız oldu ve yapay zekalı besteler 3D müzikler yaptık daha sonra da hızını kendimiz ayarladığımız bir koroyu yönetmeye çalıştık o kadar yorulmuştuk ki enerjiye çok muhtaç kalmıştık bu yüzden yemeğimin hepsini bitirdim bugün farklı olarak lobi de langırt oynarken bizim gibi oraya erasmusla gelen Türk liseli gruplarla karşılaştık onlar da bizi çok sevdi ve hemen kaynaştık saat 11.00'e kadar birlikte gülüp eğlendik ve oyun oynadık O gün çok eğlenmiştik bu yorgunluğun üstüne de güzel ve huzurlu bir uyku çektim

 

 

Gün 4

Yine sabah erkenden uyandım duşumu aldım ve kahvaltıya indim artık bunları yapmaya çok alışmıştım hiçbirinde zorluk çekmeden hızlıca yapıyordum. Halbuki okula bile giderken zorlanan bem bunları yaparken kendime hayret ediyordum. Bu konu hakkında daha fazla düşünmeyip gezeceğimiz yerler için enerji toplamaya karar verip kahvaltıma geri döndüm Doyurucu bir kahvaltıdan sonra ilk olarak Belvedere sarayına gittik bu saray yukarı  Belvedere ve aşağı berber olarak çeşmelerden heykellerden ve küçük çiçekli yolların ayırdığı 2 saraydan oluşuyordu burada bolca fotoğraf çekildik ve lise gruplarının gelmesi ile diğer durağımıza geçmek için hazırlandık. Sonraki durağımız Arsenal savaş müzesiydi. Fakat burası beni hem çok üzdü hem de biraz sinirlendirdi. Çünkü her detayı farklı bir anlam taşıyordu örneğin bir heykelin ayaklarının altına Osmanlı ordusundan askerin kafasını koymuşlardı. Her şey bununla başladı. Üst kata geçtiğimizde ise Kara Mustafa Paşa'nın mührünü savaş esnasında düşürmesini fırsat bilen Avusturyalılar onu heykelin ayaklarının altına koymuşlardı başka bir detayında ise savaşı anlatan büyük bir tabloda kendilerini zengin ve asil gösterip Türkleri  çirkin ve barbar göstermek için büyük çaba sarf etmişler. Ve dahası Türklerden savaş esnasında orda kalan ne var ne yoksa toplayıp kendi müzelerinde sergiliyorlardı. Durumlar beni çok üzse de elimden hiçbir şey gelmezdi. Fakat Hundertwasser evlerini görünce içim açıldı çok eğlenceli ve samimi havası vardı. Üstelik orada yaşayanlar da varmış. Evlerin önündeki hediyelik eşya dükkanlarını gezdikten sonra beni büyüleyen ve hayretler içinde bırakan bir müzeye gittik. Burası Doğa Tarihi Müzesiymiş. Birçok doğal taşın ve meteorun bulunduğu raflar, dokunabildiğimiz nesli tükenmiş hayvanların kemikleri, içleri doldurulmuş  çeşit çeşit hayvanlar, her rengi bulunan kelebekler, balıklar ve tiksindiğim böcekler vardı. Bu müzeyi de gezdikten sonra aşçıların ve garsonlarını alıştığımız Türk restoranına yemeğe gittik. Biraz dinlendikten sonra daha önce tanıştığımız liseden abilerle geç saatleri kadar oyun oynayıp tüm enerjimizi tükettik ve dinlenmek için odalarımıza dağıldık

Özge

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 06.06.2022 - Güncelleme: 06.06.2022 10:47 - Görüntülenme: 222
  Beğen | 0  kişi beğendi